NATALIE



  Natalıe umutlarını, kumar masasındaki olasılıksız hesabına yatırmayacak, kadar zekiydi. Hayat umutları olduğu sürece yaşamaya değerdi. Nefes aldığı her gün yeni bir bilgi ediniyor, edindiği her bilgide dahada sessizleşiyordu. Hayatta aptallar mutluydu çünkü sermayesi tekil düşünce olanlar için mutluluk riske girmeden kazanmaktı. Sonuç mutsuzlukta olsa evreni bilen biri için fare deliğinde yaşamak imkansızdı.

  Natalie bu hayatta her şeyi insanların psikolojisine bağlı olduğuna inanıyordu. Sen istersen mutlusun, Sen istersen mutsuz, sen kendine ne olarak tanımlarsan hayat sana onu veriyordu. Üstesinden gelemediği ,içinde bastırdığı yalnızlık duygusu giderek ağırlaşıyor, tanıdığı her insanla edindiği tecrübelerle zaman zaman azalıyor, zaman zamanda tetiklenerek onu rahatsız ediyordu. Yalnızlık ne kadar kötü olabilirdi ki? Hepimiz yalnız kalmak için bahaneler üreterek kendi içimize kapanmıyoruz.? 

''-ıhmm sey evet''

  Kendini kesinlikle güçsüz hissetmiyordu. Olurdu böyle durumlar arada..
''- ahh tanrım gene mi geldin sen? Adın neydi senin?''
''- Depresif yanlızlık'' dedi korkutucu bir ses tonuyla. 

   Okuduğu bildiği araştırdığı kadarıyla bunu yenmenin en kolay yolu kabul etmekti. Kendine bu bir süreç dedi. İçinde ağırlaşmaya başlayan düşüncelerini dökmeye hazırlanıyordu. Analiz edebilmek için sessiz sakin bir yere geçmesi gerekiyordu.Hızlıca en kısa mesafeyi hesapladı, odasında kimse onu rahatsız etmeyecekti. Karanlığa doğru adım attı, perdeleri kaldırdı, güneş bembeyaz tenine güzellik katıyordu. Oda havasızdı pencereyi açtı, ılık bir rüzgar yüzünü okşuyor, dalgalı saçlarını tarıyordu, ''-Ihmm'' huzur mükemmeldi. Rüzgarla birlikte içeriğe 6 yaşındaki Natalie geldi. O çok güzel bir çocuktu, mutluydu. Ne zaman kendini kötü hissetse onun gelmesini beklerdi. Sımsıkı sarıldılar birbirlerine giderek rahatlıyordu.

   Neşeyle ''-hoş geldin bilinçaltım'' dedi. Yalnızlık bilinç altında ona acı verici bir şekilde kodlanmıştı. Bu kodun tanımını değiştirmek elbette ki çok zordu, fakat imkansız değildi. Eğer hayatımızdaki temel duygularının ilk oluştuğu durumlarla, günümüzdeki kişiliğimiz yan yana getirmeyi başarabilirsek, oradaki korkuyu endişeyi, durumu analiz edebilirsek, ruh sağlığımız ve düşüncelerimiz gün geçtikçe bize acı veren hallerden çıkarak, mutlu bireyler haline gelebiliriz. Çok zor olmasa gerek. :)




   Yalnızlık, doğduğu anda tüm insanlık kutlarken, şefkat gösterip, ilgi içinde büyüyen insan oğlu için tabiki de kabul etmesi kolay değildir, kendini değersiz, işe yaramaz hissetmesi çok normal. Yalnız kalmak bir tercihtir. 9 yaşlarında başlar sorgulamak, tanıdığın her beyin, kendini tekrarladığı sürece, milyonlarca beyin içinde tek farklı düşünce sana aitse, bunu paylaşmak yerine düşüncelerin düşüncelerini düşünüyorsan bir nevi tanrılaşırsın. Büyük bir güçken, insanı aynı zamanda bu durumun keyfini çıkartmak yerine kendine yeni sorgulama alanları oluşturur. Kimisi tuzaklarla doludur. Eğer bir kişi yalnız kalmayı tercih ettiği halde, kendini avutmak için topluma uyum sağlıyorsa, ve bu durumu sorguluyorsa yalnızlığından pişman olması kaçınılmaz bir tuzaktır. Bu tuzaklara ben bunalım diyorum. Bunalımların sonucu depresyonlardır. Kişi kendini tanıyamaz. Benlik bulanıktır. 

   Natalie büyük bir şehirde yaşıyordu. Toplum dediği milyonlarca kişinin seslerini duymasa bile, yalnızlığın tadını çıkartmak için gittiği bir ormanda,toplumun bir kesiminin hareketleriyle var olmaları, olmak istemediği senaryoda mutlu olabildiklerini görmek, metropolun içinde savunmasız saldırıya uğradığını düşündürüyordu. Hemen harekete geçmezse intihar saklandığı mezarından çıkabilirdi. İki zıtlık arasında, nedenlerinin cevabı kararsızlığının büyümesine, hayatınında zaten aramak bile istemediği anlam kargaşasına itiverdi.




   Yalnızlık bazen, yanımıza gelen piçlerle bozulur. Hiçbir anne dünyaya bir piçi kurtarması için kız çocuk doğurmamıştır. Piçlerin görünen yüzü, senin anlam sorguna elbet ışık tutacaktır. Bu ışık altında sevişirken, düşüncelerinin sesini, zevkin iniltisinden duymadığın için mutlu olursun. Seks bittiği anlarda saliseler içinde hiç doğmayacak çocukların dnaları ölürken, piçler de içlerindeki yaralı çocukları görmene izin verir. Yaralarına derman olmanı, kurtarmanı isterler. Sense yalnızlığa geri dönmüş, vicdanına inanmamak için onu çıktığı yere götürmekle meşgulsündür. 

    Tepkisizce gitmek senin yolundaki en önemli maddiyatındır. Fazlasını verirsen, para gibi biter, bittiği yerde yeniden kazanmak için özgürlüğünü satmak zorunda kalabilirsin. 

   Eğer yalnız kalmayı tercih ettiyseniz, bilinç altınızdaki çocukla iletişime geçip yola koyulun. Hiçbir piçi kurtamayacağınız gibi kabul etmek istemediğiniz duygularının oluşmasında izin vermiş olmazsınız. 



Bu blogdaki popüler yayınlar

Hava Kirliliği ve Partikül Madde

KOMPOZIT

Hayat Kısa, Uçuyor kuşlar