FRIDA KAHLO

    İzlediğim 2 saatlik bir filmle tanıştım kendisiyle derinlemesine etkiledi beni. Sanatı, yaşama ve duyguları en önemlisi de kadınlığı..



   Frida Kahlo devrimci bir ressamdı. Hayatı boyunca vazgeçemeyeceği unsurlardan biri devrim olacaktı. Devrimcilik onun için güçlü bir tutkuydu ve var oluşunu onunla başlattı. 1907’de dünyaya gelmesine rağmen asıl doğum tarihim dediği 7 Temmuz 1910’da Meksika Devrimi tarihiyle değiştirmeyi isteyecek kadar büyüktü devrim tutkusu.

   Doğum tarihi Frida’ya sorulduğunda “Ben bir devrimle birlikte doğdum. Duyduk duymadık demeyin. Gün ışığını görünceye dek isyanın coşkusuyla dolup, böyle bir ateşin ortasında doğdum ben. Gün kavurucuydu ve o gün tüm yaşamım boyunca beni sarıp sarmaladı. Çocukken bir kıvılcım gibi çıtırdardım. Büyüyünce tepeden tırnağa alev kesildim. Ben bir devrimin kızıyım, buna hiç şüphe yok, bir de atalarımın taptığı ihtiyar tanrısının. 1910’da doğdum. Mevsim yazdı. Kısa zaman sonra el Gran I nsurrecto (büyük isyancı) Emiliano Zapata, Güney’i ayaklandıracaktı. Evet, ben bu şansa sahip oldum işte: Benim tarihim 1910’dır.” demişti.

   17 Eylül 1925 tarihinde bu ilişki bölündü. Bu bölünme Frida Kahlo’nun hayatının da miladı olmuştu. Bindikleri otobüs, tren ile çarpışmıştı.13 Alejandro Gomez Arias, trenin çelik çubuklarından birinin, Frida’nın leğen kemiği hizasında, bir taraftan girip diğer tarafından çıktığını anlatmıştır. Ambulans gelip de Frida, hastaneye götürüldüğünde doktorlar; omurgasının, bel bölgesinde üç noktadan kırıldığını, köprücük kemiği ile üçüncü ve dördüncü kaburgalarının da kırık olduğunu gördüler. Sağ bacağı on bir yerden kırılmış, yeniden oynamış ve ezilmişti. Sol omzu çıkmış, leğen kemiği de üç yerden kırılmıştı. Çelik çubuk, karnının sol tarafından girip cinsel organından çıkmıştı. Doktorlar, tekrar yürüyebileceğinden, hatta yaşayabileceğinden bile şüpheliydiler. Onu parça parça bir araya getirmeleri gerekiyordu ve Frida Kahlo 32 defa ameliyat oldu. Kızıl Haç Hastanesi’nden tam bir ay sonra, 17 Ekim’de taburcu oldu. Aylarca evden çıkamayacağını herkez biliyordu. Resimle olan samimiyeti, resmin içinde kayboluşu, resmin onda doğuşu işte tam bu günlerde başlar.

   5 Aralık 1925’te şöyle demişti: “Başıma gelen en iyi şey acı çekmeye alışmaya başlamam.” Sadece Frida’nın değil ailesinin de bu durumlara alışması zor olmuştu. Ailesi ona tahtadan yeni karyola yapmışlardı. Annesi Matilde, ona sürpriz yaparak yatağının tavanına da bir ayna asmıştı. Bu duruma Frida Kahlo ilk zamanlar tepkiler verse de ki parçalanmış bedeni ile yüzleşmek onun için kolay olmamıştı ve zamanla daha az korkarak bakmaya başladı.

   “Aslında pek önem vermeksizin resim yapmaya başladım.” diyerek resim yapmaya başlayan Frida Kahlo,  ilk tablosunu Alejandro için yaptı. Kendini mükemmel bir kadın olarak  tasvir ettiği oto-portresini yaptığında on dokuz yaşındaydı.

Diego Rivera 





      Meksika Duvar Resmi’ni dünyaya tanıtan, biçim ve içeriği ile bu hareketi çağdaş bir resim akımı olarak uluslararası düzeye getiren Diego Rivera, Meksika Devrim Sanatı’nın tanınmış ressamlarındandı.

   Diego Rivera, kendini şu cümlesiyle anlatmıştır:”Ben sadece bir sanatçı değilim; aynı zamanda, bir ağacın çiçek ve meyve üretmesi gibi, resim üretmeyle ilgili biyolojik fonksiyonunu yerine getiren bir adamım.”

   Meksika’nın tanınmış ressamlarından olan Rivera’nın özel yaşamı, kariyeri gibi iyi bir üne sahip değildi. Kadınlara olan zaafları çevresi tarafından biliniyordu ve bu konu da kötü bir şöhrete sahipti. Frida’nın hayatına Diego Rivera’nın girmesiyle o artık Frida Kahlo olma yolunda hızlı bir şekilde ilerleyecekti.

   1927’nin sonlarına doğru Frida Kahlo, normal, sağlıklı bir bireyin yaşamını sürdürebildiği gibi iyi duruma gelebilmişti. Her ne kadar derslerine kaldığı yerden devam edemediyse de artık okul arkadaşlarının arasındaydı. Bu süre içinde arkadaşlarının çoğu, üniversitenin mesleki fakültelerine gitmeye başlamışlardı. Çocuksu, eğlenceli zamanlarının yerini öğrenci kongreleri, protesto gösterileri almıştı.

     1928 yılının başlarında, Kübalı komünist devrimci Julio Antonio Mella’nın arkadaş grubuna katıldı. Mella, Tren Blindado (Kör Tren) adlı bir öğrenci gazetesinin ve Emperyalizm Karşıtlığı Cemiyeti’nin resmi yayın organı olan El Liberador’un editörüydü. 1929 yılında Küba hükümeti tarafından öldürülmüştü. Mella’nın arkadaşı olan Tina Modotti, Frida Kahlo için ayrı bir önem taşıyacaktır. Tina Modotti ile olan dostluğu sayesinde Komünist Parti’ye katıldı ve burada Diego Rivera ile tanıştı.

     Kazadan sonra otoportreler ve başka resimler yapmaya başlayan Frida Kahlo, saygın bir ressam olan Diego Rivera’yı görmeye gitti. Resimleri hakkındaki görüşlerini merak ediyordu. Resimlerinin bir kariyer yapmak için yeterince iyi olup olmadığını sordu. Bu süreç böyle ilerledi görüşmeye devam ettiler. Tanıştıklarında Diego Rivera kırk bir yaşındaydı. Fiziksel bir çekiciliği olmadığı bir gerçekti, ama canlı ve etkileyici biriydi. 21 Ağustos 1929’da evlendiler.

(…)” Diego’ya aşık oldum, ama ailem bundan hiç hoşlanmadı; çünkü Diego Komünistti ve bizimkiler onu, çok çok çok şişman bir Breughel’e benzetiyordu. Bunun bir fille beyaz güvercinin evliliğini andırdığını söylüyorlardı. Her şeye rağmen, 21 Ağustos 1929’da evlendik.

     Diego’ya: “Kızımın hasta olduğunu ve yaşamı boyunca sağlık sorunları olacağını unutmayın. Akıllıdır ama güzel değildir. Bunu da aklınızdan çıkarmayın. Her şeye rağmen onunla evlenmek istiyorsanız, rıza gösteriyorum.” diyen babam dışında düğüne hiç kimse gelmedi.

     Frida Kahlo’nun Diego Rivera için günlüğüne yazdığı şu sözler sevgisinin ne kadar yüce olduğunu gösteriyor:

     “Başlangıç Diego, Çocuğum Diego, Yapıcı Diego, Ressam Diego, Babam Diego, Oğlum Diego, Sevgilim Diego, Kocam Diego, Dostum Diego, Anam Diego, Ben Diego, Evren Diego.”


New York'ta ilk sergi 




Frida burada duygularını bu şekilde dile getiriyor.

  (…) “Geriye dönüp de yapıtlarıma baktığımda önemli bir ressam olduğum kanaatine varıyorum. Hayır sözcükler beni korkutmuyor; çünkü bu söylediklerim kendi gerçeğini içermekte.'' Resim kendinden önce varolanın üzerine kurulur, bazı ressamlar orta yerde bu uzun çalışmayı kesintiye uğratırlar. Resimlerini inşa ederken kendilerini temel aldıkları için yoldan çıkar, güçlerini suratınıza fırlatır, süreklilik çizgisini koparırlar. Onların çılgın oldukları düşünülür. Van Gogh’u ele almak yeterli. Halbuki Van Gogh’un resmine baktığımızda, bu resmin büyük bir dengeyi yansıttığını görürüz. Tabi sanatsal dengeden söz ediyorum ama bu denge akli dengeyle ilişkilendirildiğinde hiç de önemsiz değildir. İnsan, resmini yaparken isabetli olmalı. Kişilik tabi karşılık varsa tablonun önünde yer alır. Eğer bir içe dönüklük aktarılmışsa, bu gözle görülür, ses getirir. Her şey hemen kavranabilen dev bir yoğunluğun içinde birbirine bağlanır. Büyük ressamların dengesi çarpıcıdır.

     Tıpkı sizin ona baktığınız gibi tablonun da size bakması gerekir. İşte ben bu alanda, elli santimetre karelik resimler çerçevesinde daha güçlüyüm. Diego’nun yirmi beş metrekarelik duvar resimlerinde olduğundan daha güçlü söyleme cüretini gösteriyorum. Üstelik  bu çok önemli bir konu.  Hayatta bazı şeylerin sizi sorgulaması gereklidir. İnsan kendini o şeylere göre belirler, sonra bir bakar ki ilerliyor.

     Resim tarihinde portre çalışanların az olduğu çoğu zaman unutulur. Tabi gerçek portre ressamlarından söz ediyorum. Yani, bir yüzü çizerken o yüzün ardındakileri çarpıcı bir biçimde gösterenlerden. Bu, psikolojik kavrayış gerektiren bir çalışmadır. El Greco’nun ya da Piero della Francesca’nın çizdiği yüzleri bir inceleyin: O yüzün saklamak isteyeceği hiçbir şey resimden kaçamaz. Her şey çarpıcı biçimde karşınızdadır. Varlığın en uzak noktaları bile görülür ve bu mevcudiyet sizin en derin duygularınızı etkiler. Tekrar ediyorum, sorgulama ve tablonun size bakması çok önemlidir.

     Zaman zaman, sürdürdüğüm biçimiyle resmimin bir ressamınkinden çok bir yazarın yapıtına benzeyip benzemediğini düşünürüm. Bu tür günce, tüm bir yaşama ilişkin mektuplar. İlkiyle imgelemimi ortaya serip olgularımı ve davranışlarımı çözümledim, ikincisiyle de sevdiklerime kendime ilişkin haberler verdim ya da daha basitleştirirsek, kendimi verdim. Nitekim tablolarımı hemen hemen hep armağan etmişimdir. Çoğunlukla daha başından kime gideceği bellidir tablolarımın. Tıpkı bir mektup gibi.

Acı Dolu Yılları





   1950’li yıllarının başına gelindiğinde sağlığı iyice kötüye giden Frida Kahlo 1950-1951 yıllarını hastanede geçirmiştir. Sanat çevresinden dostları, arkadaşları ve en büyük desteği Diego Rivera Kahlo’yu zor günlerinde yalnız bırakmamışlardır. Hastanede geçen bir yılı Frida Kahlo şöyle anlatmıştır:


     ”Moralimi hiç kaybetmedim. Vaktimi hep resim yaparak geçirdim; çünkü beni Demerol’la ayakta tutuyorlardı, bu da beni canlandırıyor, kendimi mutlu hissetmemi sağlıyordu. Alçılarımı ve resimlerimi boyuyor, şakalar yapıyor, yazıyordum. Bana filmler getiriyorlardı. Hastanedeki bu yılımı sanki bir şenlikmiş gibi geçirdim. Şikayet edemem.”

   1953 yılının Ağustos ayında doktorları, Frida Kahlo’nun sağ bacağının kesilmesine karar vermişlerse de Kahlo’nun bu duruma tepkisi ilk başta çok büyük olmuş daha sonra ameliyat olmayı kabul etmiştir. Bacağının alınması Kahlo’nun estetik konusundaki hassasiyetine yapılmış bir çeşit saldırıdır. Bu durumu günlüğüne yazdığı yazılar ve çizdiği resimlerden anlaşılmaktadır. 11 Şubat 1954’te günlüğündeki giriş yazısında şunları söylemiştir:

      “Bacağımı altı ay önce keserek bana yüz yıllarca sürecek bir eziyet verdiler. Mantığımı kaybettiğim anlar oldu. Kendimi öldürmek için bekleyip duruyorum. Beni tutan şey, Diego beni özler diye düşünen kendimi beğenmişliğim. Bana öyle dedi ve bende ona inanıyorum. Ama hayatımda hiç bu kadar acı çekmedim. Sadece çok az bir zaman bekleyeceğim.”

   Frida Kaho günlüğüne ölümün var olma çabasından başka bir şey olmayan bir süreç olduğunu yazmıştır. Ona göre ölme süreci, kemik iliği iltihabı ve zayıf kan dolaşımının neden olduğu yavaş yavaş çürüme olayı geçirdiği bütün ameliyatlara ve diğer tıbbi müdahalelere rağmen durdurulamazdı. 27 Nisan 1954’te, günlüğündeki kayıttan onun bir intihar girişimini ya da bir krizini yeni atlatmış olduğu bilinmektedir. Son trajik yıllarında Diego Rivera olan ilişkisi de düzensizdir.

   Frida Kahlo’nun günlüğünün son sayfalarında birkaç ay öncesinin kanatlı otoportrelerinden daha karmakarışık bir şekilde çizilmiş olan tuhaf, kanatlı kadın figürleri yer almıştır. En son kayıt, gökyüzüne yükselmiş olan siyah bir melek, büyük bir olasılıkla ölüm meleğidir. Günlüğündeki son sözler, onun en kasvetli gerçeklere nasıl baktığını ortaya koyar:” Umarım çıkış neşeyle doludur ve umarım bir daha asla dönmem. Frida.”

Frida Kahlo eşi ile olan sıra dışı ilişkilerini şu sözlerle anlamlı bir şekilde dile getirmiştir:


   '' O benim gözümde bir devdi. Sözcüğün hem kutsal hem de gerçek anlamında. Her şeyi dev boyutlardaydı. Üretkendi, canlıydı; yaşam, enerji, söz, hareket, dinginlik, fikir ve resim doluydu. O güne kadar ki çalışmalarını yüzlerce kilometrekare olarak ifade etmek mümkündü…''


     ''O daha dışa, toplumsal olana açıktı, bense içe insanın mahremiyetine dönüktüm. Aynı türden bu yakınlığın birbirimizin çalışmasına yönelttiğimiz bu bakışın ve bu konudaki eleştirilerinin yaşamımdaki en güzel şeylerden olduğunu düşünüyorum. İlişkimizin en güzel yönlerinden biri de buydu.”

   Kimilerine göre sürrealist ressam, kimilerine göre ressam Diego Rivera’nın eşi. Frida’yı ve sanatını en derin şekilde yorumlayan eşi Diego Rivera onun için şunları söylemiştir:

     “Sanat Tarihi’nde ilk kez bir kadın, tam bir içtenlikle yalın ve sakinliği içinde acımasız denebilecek bir içtenlikle yalnızca kadını ilgilendiren genel ve özel olguları dile getirmiştir. Çok yumuşak ve zalim olarak da nitelenebilecek içtenliği, bazı şeylerin kesin ve tartışmasız bir biçimde tanıklığını yapmasını sağlamıştır. Bunun için kendi doğumunu, meme emmesini, aile içinde büyümesini ve her türden korkunç acılarını, kesin olgularla duyguları genelleştirip, onları kosmogonik ifadesine ulaştığı durumlarda bile her zaman yapmış olduğu gibi gerçekçi kalarak, derine inerek resmetmiştir. Frida Kahlo Meksikalı ressamların en büyüğüdür. Geleceğin dünyası için sahip olduğu değeri ölçmek mümkün değildir.''





Beni derinlemesine etkileyen vazgeçme mektubu


Kötü günümde yanımda olmadığın zaman vazgeçtim.
Canın sıkıldığında benimle paylaşmadığını, kırılacak veya tedirgin
olacak olsam bile düşüncelerini acıkça söylemediğini anladığım
zaman vazgeçtim.
Bana yalan söylediğini anladığım zaman vazgeçtim.
Gözlerime baktığında kalbinle bakmadığını ve bana hala söylemediğin
şeyler olduğunu hissettiğimde vazgeçtim.
Her sabah benimle uyanmak istemediğini, geleceğimizin hiçbir yere gitmeyeceğini anladığım zaman vazgeçtim.
Düşüncelerime ve değerlerime değer vermediğin için vazgeçtim.
Ağrılarımı dindirecek sıcak sevgiyi bana vermediğinde vazgeçtim.
Sadece kendi mutluluğunu ve geleceğini düşünerek beni hiçe saydığın
için vazgeçtim.
Tablolarımda artık kendimi mutlu çizemediğim ve tek neden sen olduğun için vazgeçtim.
BENCİL OLDUĞUN İÇİN VAZGEÇTİM!!
Bunlardan sadece bir tanesi senden vazgeçmem için yeterli değildi, çünkü sevgim yüceydi. Ama hepsini düşündüğümde senin benden çoktan vazgeçtiğini anladım.
Bu yüzden ben de senden vazgeçtim.

Frida Kahlo


Bu blogdaki popüler yayınlar

Hava Kirliliği ve Partikül Madde

KOMPOZIT

Ölümün Ölümsüzlüğü...